Kaynak : Halisa ve Seçkinleri Yazan : Mehmet ALBAYRAK 1226 tarihinde Elazığ merkezine bağlı Köğenk’te (şimdiki adı Molla Kenti’ne bağlı Güntaş Köyü ) dünyaya şeref verirler. Babasının adı Ahmed olup lakapları Çötekoğlu diye söylenir. Genç yaşında gönüllü olarak Erzurum Askerlik Ocağına kayıt olur ve az zamanda kır serdarlığına yükselir. Bu genç komutan, hizmeti altındaki askerlere iyi muamele eder. Yemelerine, giymelerine ve istirahatlerine çok dikkat gösterir. Kendi nefsi için bunları düşünmez. Nefsini düşman bilip onunla mücadeleye giriştiği için çakıl taşlarının üzerinde yatar. Askerleri istirahate çekilince kabutunu başına çekip Cenabı Hakka "Ey ulu Rabbim, senin merhametin sonu olmayan bir deryadır. Şu istirahat halindeki askerlerini ve şu kullarını bu dünyada da öbür dünyada da elemsiz ve kedersiz kıl. Her iki dünyanın da iyiliklerini bu kullarına lütuf ve ihsan buyur. Şayet bu kullarına isabet etmesi mukadder olan bir elem veya keder varsa (nefsini kastederek) onları bu mücrim ve günahkâr kuluna kerem kıl." diye dua ve niyazda bulunur. Devamlı zikrullah ile meşgul olarak ve gözyaşı dökerek sabahlardı. Bu hayat böyle akıp giderken, 1246 tarihinde bir vazife dolayısıyla Erzincan’a gitmesi emrolunur. Bu genç komutan Erzincan’a gelir. Erzincan’daki görevlerini tamamlar. O zaman Erzincan’da meşhur Nakşi Halifelerinden Vehbi Hayati’nin (Terzi Baba) vaaz ve sohpetinde bulunur. Çok ilgisini çektiğinden, kendisine intisab etmek ister. O da kendisinin halifelerinden Arapkirli Ömer Baba’ya gitmesini tavsiye eder. Bu kır serdarı genç komutan, zaten köyünü, annesini ve babasını çok özlemiş olduğundan, kafasından "Köyüme Arapkir yoluyla giderim" diye düşünür. O sırada şiddetli bir kış havası hüküm sürmektedir. Kar, kış ve canavar demeden yalnız başına yollara düşer bir gece bir gündüzde Arapkir’e varır. Ömer Efendi’yi bulup intisap eder. * * * Aradan günler, haftalar ve aylar geçer. Ömer Hüdai Hz.leri her hafta şeyhi Arapkirli Ömer Baba Hz.lerininin derslerine devam eder. Çok çetin imtihanlardan ve riyazetlerden geçer. Ömer Hüdai Hz.leri şeyhi Ömer Baba (Değirmenci Ömer Baba) Hz.lerine çok hizmette bulunmuştur. Büyüklerimizden ve bilenlerden duyup öğrendiğim ve hatırımda kalanı kadarını acizane yazıyorum: Ömer Hüdai Hz.leri meczubi bir halde dağlarda sahralarda yalın ayak, baş açık dolaşarak açlığını da yerde biten nebatatları yiyerek geçirirmiş. Bu hayatın ne kadar sürdüğünü bilemiyoruz bu müddet zarfında kendisiyle ulvi ruh sahiplerinden şu anda isimlerini hatırlayamadığım birçoğunun kendisiyle ilgilendiklerini, bunların arasında en fazla Fatımatüz Zehra validemizin "Ömer" diyerek çok ilgilendiğini işittim. Ömer Baba Hz.leri sevgili müridi Ömer Hüdai Hz.lerini, bunun üzerine, Urfalı Kadiri meşayihlerinden Dede Osman Avni Baba Hz.lerine gitmesi gerektiğini söyler. Bu manevi işareti üzerine, Ömer Hüdai Hz.leri Urfa’ya Dede Osman Avni Baba Hz.lerine varır ve intisap eder. Ömer Hüdai Hz.leri Dede Osman Avni Baba Hz.leri için "Zahiren gözleri görmezdi, ama manen müminleri sezip bilirdi. O devrin kutbuydu" diyor. * * * Ömer Hüdai hacca gider, Kâbe’yi tavaf ederken kendisine hitaben, "Hacı Ömer Paşa, Hacı Ömer Paşa, bana gel sana çift kanat takıp Hakka ulaştırayım." diye bir ses işitir. Hacı Ömer Hüdai Hz.leri, o sesin sahibine iltifat etmeyip kibarca “Efendim, benim üstadım da sizin gibi ulu bir kişidir, vakti gelince beni o Hakka ulaştırır.” diye cevaplandırır. Amma merak sayıkasıyla acaba bana bu teklifte bulunan kimdir diye dönüp baktığında ne görsün? kendi şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.leri değil mi? Anlar ki kendisi daha deneniyor, sadakat bağlılığı nedir, diye bu şekilde bir imtihandan geçiriliyor. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sevgili şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.lerine hizmeti esnasında, Elazığ’dan bir çuval pamuk doldurmuş, çuvalı sırtlamış ve şeyhini ziyaret kastıyla Urfa yollarına düşmüş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Urfa’ya ulaştığı zaman, şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.leri de hanımıyla bir pamuk meselesi konuşuyorlarmış. Dede Osman Avni Baba Hz.lerinin hanımı "Efendim, bana pamuk lâzım, yatak yapacağım." diyor. Dede Osman Avni Baba Hz.leri de "Şu anda durumum müsait değil." diyor. Hanımı da pamuğun alınmasında ısrar ediyor. Dede Osman Avni Baba Hz.leri hanımı tarafından iyice sıkıştırılmış bir durumda iken, sevgili müridi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sırtında bir çuval pamukla kapıyı çalıyor. Buna pek memnun olan Dede Osman Avni Baba Hz.leri müridi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine bir teveccüh ve duada bulunur. O anı Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri şöyle nakleder: Bana öyle bir hal oldu ki, O Ulu Sultanım beni geçmiş 124 bin peygamberin ruhuyla bir anda görüştürdü. Hepsi saçlı idi, bunların içerisinde İbrahim Halilullah saçsız idi. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yanında bulunan ihvanlarına birer kürek vererek, tekkenin önündeki ufak bir toprak yığıntısını küreklerle şu tarafa atın der. Müridler toprağı atarlar, fakat kendi kendilerine "Bu toprak burda dursa ne zararı vardı" diye hem düşünüp hem toprak atarken, seçkin müridlerinden Kürklü köyünden Hacı Muhammed’in keşfi açılır. Bakar ki atılan topraklar dağlar, dereler geçiyor başka memleketlere doğru gidiyor. Biraz daha bakar bizim harp esnasında bulunan Türk Askerlerinin önüne bir nevi koruyucu siper oluyor. Anlar ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin yaptırmış olduğu işler bir hikmeti mebnidir. * * * Halk arasında her zaman söylenilirmiş ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin sohpetine Hızır Aleyhisselam da iştirak edermiş. Bunu duyan müridlerinden biri "Efendim ne olur, bizi Hızır Aleyhisselam ile görüştür" diye istirham da bulunur. Günlerden bir gün tekkenin kapısı çalınır, içeriye elinde büyük bir paketle biri girer. O gelen zât Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben "Aşağı şehirden geliyorum (eski Malatya), falancanın sana selâmı var, "Dervişleriyle yesin" diye bunu da sana gönderdi" der. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri paketi açar bakar ki daha buharı üzerinde, yeni pişmiş pilav. Müridlerine "Buyurun, yiyin." der. O gelen zât da "Bana müsade ben gidiyorum." der, çekilip gider. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri, "Bizi Hızırla görüştür" diyen müridine seslenerek, "İşte bu Hızır’dı. Aşağı şehir buraya 120-130 km. mesafe, "Ancak bunu soğumadan Hızır getirebilir" diye düşünüp akıl edemediniz mi? " der. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri ihtiyacından dolayı bir yer yaptırmak ister, gerekli malzeme, ağaç vs. getirtir. "Şurdan şuraya kadar eşin, temelini atın, şu büyüklükte bir bina yapın" der. Temel eşilir, duvar örülmeye başlanır. Müritleri "Efendim bu bina geniş, bu bina için buraya gelen ağaçlar da kısa, bu ağaçlar bunun üzerini kapatmaz " derler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu sözlere pek aldırış etmez, "Siz örün, duvarı bitirin" der. Duvarı bitirirler, akşam olur. "Sabah ağaçları döşersiniz" der. Ertesi günü sabah aynı ağaçları binaya rahatlıkla döşerler. Sanki bir gün önce kısa olan ağaçlar kendiliğinden uzatılıp ihtiyaca cevap verecek hale getirilmiştir. * * * Bir gün, üç beş hoca, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin ilmini imtihan için ziyaretine gelirler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sedirde sakin sakin otururken, güzel, lâtif bir sesle misafirlerine hitaben "Nola bizim müridlerden biri öğüttüğü unu eve getirirken, değirmen yolunun yokuşunda merkebin ayağı kaymış üzerinde un çuvalı, yere, çamura devrilmiş. Mürid çuvalı merkebe yüklemek için epeyce uğraşmış. Civarında da yardım edecek kimseyi bulamayınca bizi yardıma çağırdı. Ben de gidip yardım ettim. Beraberce yıkılan çuvalı merkebe yükledik" deyince bu sözleri işiten bilginler, hocalar taaccüp ettiler, birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra içlerinden biri bu işin doğru olup olmadığını anlamak için tekkeyi terk edip değirmen yolunu tutar. Yolda giderken kendi kendine "Bizim için büyük bir fırsat, şimdi ben bu şeyhin yalanını çıkarayım da bir daha böylesine işlere burnunu sokmasın" der. Bu düşünceyle yoluna devam eden hoca, üzerinde çamurlu çuval bulunan bir merkeple sahibinin karşı köşeden birden bire çıktığını görür. Hoca dervişe yaklaşır, selâm verir "Ahbap, yükün devrilmiş olsa gerek, çuvalın üstü hep çamur olmuş" der. O gelen derviş "Evet değirmen yokuşunda hayvanın ayağı kaydı, üzerindeki yük olduğu gibi devrildi" der. Hoca Efendi de "Peki yalnız mı yükledin, bire adam bu kadar ağır bir yükü bir kişi nasıl kaldırabilir ki" der. Derviş de "Etrafta kimseleri görmeyince mecbur oldum, efendim Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini çağırdım. Cenabı Hak (C.C.) ondan razı olsun yardıma geldi. Çuvalları yükledik" der. Bu sözler üzerine hayreti bir kat daha artan hoca "Yahu benimle eğleniyor musun? Şeyh sabahtan beri tekkeden ayrılmadı. Nasıl olur da yardıma gelebilir?" der. Derviş manalı manalı hocanın yüzüne bakar "Senin böyle işlere aklın ermez, müsadenle" der ve yoluna devam eder. Dervişin ardından bön bön bakan hoca "Allah Allah (C.C.), Hazreti şeyh büyük bir Veli imiş fakat bizler anlayamıyormuşuz, boynumuzdan büyük işlere girişmişiz." diyerek mırıldana mırıldana Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzuruna gelir, yaptığı işten dolayı pişmanlık duyduğunu söyler ve şeyhe intisab eder. Bu işi anlayan diğer hocalar ve bilginler de intisab ederek Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden özür dilerler. * * * Mehtaplı bir yaz gecesi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yanında bulunan yüzlerce müridiyle beraber Sivrici’den Köğenk’e dönerken ağaçlık bir mevkiden geçerlerken karşılarına kocaman kocaman iki ayı çıkar. Hayvanlar korkunç yürüyüşlerle şeyhe doğru yaklaşırlar. Bunun üzerine müridlerinden birkaçı "Baba Efendi, olmayaki bu yabani hayvanların zâtı âlinize zararları dokuna! Gidip ikisini de öldürelim mi?" derler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri güler ve "Hayır, bir şey yapmayınız. Koca oğlanlar gelsinler de biraz zikrullah çekelim" der. Nihayet hayvanlar gelirler, arka ayakları üzerine ayağa kalkarlar, biri şeyhin sağ tarafına diğeri sol tarafına geçerek pençeleriyle Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin ellerini tutarak başlarlar Hu ismi şerifini zikretmeye. Takriben aradan bir saat geçer, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri zikri şerife son verip, ellerini ayıların pençelerinden çekince, hayvanlar baygın bir halde, boylu boyunca yere serilirler. Şeyh ayılara bakar, "Kardeşler sizler uyuyunuz, sabah olmadan uyanırsınız" sözlerini söyleyerek yollarına devam ederler. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden çokça keramet zuhur ettiği halde, keramete değer vermeyip "Biz kerameti isteyenlere dağıtmışız" diye buyururlar. Çevresinde bulunan hırsız, eşkiya, şehvetperest ve benzeri hayvani ahlâk taşıyan insanların çoğunu feyizli nasihatları ve himmetleri sayesinde islah edip, güzel amel ve güzel ahlâk sahibi yapmıştır. * * * Bir gün Harput müftüsü Beyzade Hacı Ali Efendi hizmetçisine "Şimdi ben yatacağım, sakın kimseyi içeriye bırakma" der. Ve dairesine gidip yatar. O esnada Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Müftü Efendi’yi ziyarete gelir. Hizmetçi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben "İçeri girmek yasaktır. Hazret böyle emreyledi" der. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Bize yasak değildir" sözleriyle içeri girer, müftünün yatmış olduğu odaya varır. Aynı anda Beyzade Hacı Ali Efendi rüya görüyormuş. Rüyasında da büyük bir sürüye çobanlık yapıyormuş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri elindeki asasının ucunu hafifçe müftüye dokundurarak, "Kalk çoban, kalk!" der. Müftü hemen uyanır ve bakar ki karşısında Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri var, hemen kalkar birbirleriyle musafaha yapıp sohbete koyulurlar. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin genç ve istidatlı bir erkek evladı Cenabı Hakkın (C.C.) hidayet ve inayeti, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin de himmeti ve duası bereketiyle manen Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin seviyesine kadar yükseldiği bilinir. Aynı devirde, aynı seviyede iki gavsun olmayacağı gerekçesiyle birinin dünyayı değişmesi istenir. Gaip âleminden üç zât gelip bu hususu görüşürler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin olgun bir yaşta ve daha kâmil olduğu ve oğlunun daha genç olması hasebiyle oğlunun dünyayı değişmesi daha uygun görülür. Cenabı Hakkın (C.C.) muradı üzerine genç yaşta bu yüksek şahsiyet dünyaya veda eder. Kendisini gasletmek üzere gelen ve iç çamaşırlarını yani külotunu çıkarmak isteyen yıkayıcıya bir türlü külotuna yapışıp vermez. Bu işi yapamayan yıkayıcı durumu Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine söyler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri gelir. Bakar ki çocuğu açıkta yıkamak istiyorlar, onlara hitaben "Tabii külotunu vermez! Böyle açıkta, halkın gözü önünde cenaze mi yıkanır? Kapalı, doğru dürüst bir yere götürün." der, onlar da cenazeyi kapalı ve münasip bir yere götürürler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri oğluna "Oğlum şeriata teslim ol" der. O zaman çocuk ellerini külotundan çeker. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin kız evlatlarından olan kıymetli torunları Osman Efendi ve onun sevgili evladı Zülfikar ve daha şu anda bilmediğimiz, kıymetli ve bahtiyar nesli devam etmektedir. Bu gün her kim Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini ziyarete gitse, bu ismini zikrettiğimiz kıymetli ve bahtiyar torunları tarafından ilgi ve iltifatla gereği gibi ağırlanırlar. * * * Elazığ’da bir gece veliler toplantısı yapılır. Evliyanın birisi toplantıda, vazife taksimi toplantısı imiş ki, bu ümmeti Muhammed’in hocalarını, müezzinlerini yani okumuş kimseleri terbiye etme isteğinde bulunur. İkinci bir evliya da "Ben de bu ümmeti Muhammed’in varlıklı ve mevki sahibi kimselerine terbiye ve irşad etmeye talibim" der. Bunun üzerine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri de "Eh bize de ümmeti Muhammed’in fakir ve çok günahkâr kimseleri kaldı" der. Filhakika Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin halifelerinin, müridlerinin yüzde doksanı zikredilen sınıftandır. Bir misal vermek gerekirse Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin devri saadetlerinde, meşhur eşkıya Hamızo, vakti zamanı gelip Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine intisap eder. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzurunda bulunur, onun soyup attığı meyve kabuklarını (salatalık, karpuz, elma vs.) feyiz niyetiyle yer. Gerçekten o yedikleri de ona feyiz olurmuş. Tez zamanda çok yüksek derecelere kavuşmuş ve güneş maneviyatının göbek seviyesinde kalmış ve böylece hamızolukdan çıkıp, Hamza Baba lâkabıyla tanınıp meşhur olmuş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Hamza Baba’nın bu kabukları yediğini ve ona feyiz olduğunu, bu yüzden maneviyatının yükseldiğini bildiği için o yedikleri meyve ve sebze kabuklarını onun önüne atarmış. Hamza Baba o kadar ilerlemiş ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben edebe uymayan yani "Efendim evelallah sayenizde Cenabı Hak (C.C.) Hz.leri bizi de bu seviyeye getirdi, size lüzum kalmadı" gibi bir talihsiz söz etmiş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu söze üzülmüş olacak ki "Ya öyle mi? Hamza, tekkende köpekler kunlasın" demiş. Bunun üzerine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri tarafından atılan meyve ve sebze kabukları Hamza Baba’ya feyiz olmamış. Bilahare Hamza Baba Hz.leri tekke açıp göreve başlamışsa da tekkesi boş kalmış. * * * Yine şer’i şerife uygun amel işlemeyerek Hak nazarında eşkıya gibi tanınan bir zât herhangi bir sebeple Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leriyle tanışıp sevgili ihvanlarından biri olur. Ve Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin bağının bekçilik hizmetini üstlenir. Günlerden bir gün, akşam yemeğini yiyip evden çıkarken o bekçiye adıyla hitap ederek "Falanca, tüfengini yanına almıyor musun?" der. O da kendi kendine "Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri boşuna söz konuşmaz, mutlaka tüfekle alakalı bir hadise olacak" diye düşünerek eve döner ve tüfengini alır. Akşam bağdaki yatağına yatmaz ve gece cereyan edecek olayı beklemeye başlar. Meğer bu zâtın geçmişte biriyle bir husumeti varmış. Bu husumeti olan kişi öğrenmiş ki bu zât Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin müridi olmuş ve gece bağın bekçiliğini yapıyor. Kendi kendine "Bu akşam gidip, yatağında onu öldürürüm" der. Bu niyetle bağa gelerek o zâtın yatağına gelip, içinde yatıyor düşüncesiyle tam saldırıya geçeceği zaman, bu zât aniden çıkarak "Eller yukarı! Yoksa vururum!" der ve yakalar. Onu elleri boynunda "Düş önüme!" diyerek Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzuruna getirir. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu zâta güzel, tatlı nasihatlerde bulunarak kendisinin o şekavet dolu kalbine teveccüh eder. Onun o kimya nazarları o şekavet (eşkıyalık) halini nura tebdil eder. O kişi "Aman efendim siz ne âli sultansınız, beni de hizmetinize alın" diyerek yalvarır ve hizmetine girer. Bizim şu anda buraya kayıt edemediğimiz böyle daha niceleri var. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Benim bu dersimi isteyen herkese verin (yani tarikat tesbihini). Bu tesbihler o tesbihi alanın ıslahına sebep oldu mu ne alâ, şayet ıslahı mümkün değilse, ben bu cevher mesabesindeki tesbihlerimi, gerdanlık gibi boğazından asılır çeker geri alırım. O yine itliğiyle kalır" buyurmuştur. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yine, "Benim müridim yani manevi terbiyem altındaki bir kimse herhangi bir nedenle sıkıntıya uğrayıp ta bu sıkıntıdan kurtulmak için benden dua ve yardım istemezse, bir yüzü kara olsun!. Şayet ister de benden karşılık göremezse benim iki yüzüm kara olsun" buyurmuştur. Böylece himmetlerinin Cenabı Hakkın (C.C.) inayetiyle ne kadar yüksek ve geçerli olduğunu bu mübarek veciz sözleriyle ifade buyurmuşlardır. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Beni vefatımdan sonra ziyaret eden (yani türbemi ziyaret eden) halk beyninde hacı olmaz ama Cenabı Hakk (C.C.) ona İnşallahu Teala bir hac sevabı ihsan buyurur" demişler. Yine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Ben hayatımda kılıfındaki kılıç gibiyim. Mematımda kılıfından çıkmış kılıç gibiyim" buyurmuşlardır. Dünyayı değişince malum ruhun cesetle alakası kalmadığı için bu benzetmeyi yapmışlardır. Bir insan hayatta iken ruhu cesetten ayrılıp gelir, fakat vefat edince tabi ruhun cesetle alakası kalmadığı için daha çabuk gelir. Ve yine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Tasarrufum mematımdan sonra 500 sene geçerlidir" buyurarak tasarrufunun sürekli olduğunu ifade buyurmuşlardır. Yani tasarrufunun bir lütfi ilahi olarak hep böyle kalacağını lütfedip biz biçare evladı manevilerine müjdelemişlerdir. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin devri saadetlerinde yaşamış olan ehli hâl kimseler tarafından, bu zâtı yani Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini kastederek "Devrinin Gavsıdır" sözleri söylenip bilinmektedir. * * * Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin dünyaya veda tarihi bu fakir tarafından bilinmemektedir. Bizim geniş bir araştırma ve daha fazla konumuzla alakalı Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine ait menkıbe ve dünyadan ayrılış tarihi gibi bilgileri toplamaya imkânımız olmadığından, karınca kararınca bu kadarla yetindik. İsteyen ağabey ve kardeşlerimiz, bizim bilmediğimiz hususları sevgili torunlarına sorup öğrenebilirler. Bu manevi büyüğümüz Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri, mensup olduğumuz kolun ikinci bir kol piri mesabesinde olduğunu da tarikat büyüklerimizden işittik. Cenabı Hak (C.C.) mübarek sırlarını daha aziz kılsın, duâ ve himmetleri hep bizim gibi aciz bendeleriyle olsun, amin, amin, bi hürmeti Tâ Hâ ve Yâsîn. (Hüdai) Zakir olanlar visali Hakka naildir Hudayı sıdkı ile zikret kalbinde tutma bir garaz Huzuru Hakka böyle git kalbinde tutma bir garaz Böyle çalışırsan sana tecelli eder Hak Basirdir bil Rabbi felak kalbinde tutma bir garaz Hacca niyetle gidersin Hindistan yolunu tutarsın Nereye bilmem gidersin kalbinde tutma bir garaz Doğru yola gider isen dünyayı terk eder isen Hakkı bulayım der isen kalbinde tutma bir garaz Madem ki Hakkı dilersin gayriyi dilden silersin Daha gayrıyı neylersin kalbinde tutma bir garaz Eğer Hakka aşık isen saliki muvafık isen Sözünde ger sadık isen kalbinde tutma bir garaz Doğru sana der (Hüdai) eğer seversen Hüda’yı Bırakıp gel masivayı kalbinde tutma bir garaz * * * Bu dünyaya gelen canlar Gedai bayı Sultanlar Turab oldu bütün onlar Gelin zikredelim Yahu Bu dünyaya gelen gitmiş Kamu varını terk etmiş Bu gün nöbet bize yetmiş Gelin zikredelim Yahu Bu dünya bir tımarhane Gidenleri düşünsene Gönül verme bu külhane Gelin zikredelim Yahu Meyil verme bu dünyaya Ayal evlat ahibbaya Düşersin sonra cezaya Gelin zikredelim Yahu Etme sivaya iltifat Dilersen gamdan necat Ver Muhammed’e salâvat Gelin zikredelim Yahu Olma zahidi guşk ile Koma masivayı dile Mücadele et nefsinle Gelin zikredelim Yahu Bu simü zeri derme gel İnkarı koy ikrara gel Bülbül gibi gülzara gel Gelin zikredelim Yahu Elinde var iken fırsat Zikri Hüdaya et dikkat Tutup durmaz seni sıhhat Gelin zikredelim Yahu Zikre meşgul ol sen heman Kalbe dola nuru iman Zikri Huda et her zaman Gelin zikredelim Yahu (Hüdai) Eyledi pendi Çözüle kalplerin bendi Huzuru kalple efendi Gelin zikredelim Yahu * * * Bu dünya dari gaflettir Rahatı hep yalandır ha Bilir misin ahir fani Vefasız bir cihandır ha. Sivânın rengine hiç bakma Mevti daima zikret Elinde var iken fırsat Gönlünü gel uyandır ha Büyük söz söylemekten kıl ictinap Yıkma gönül birden Uyup nefse gönül yıkma Aşıklara ziyandır ha Görülür türlü ziynette Gözüne gerçi bu dünya Bakıp nakşına aldanma Bâkisi yok yalandır ha Devam et zikri Yezdane Sakın divane boş gezme Haberdar ol ki erişti Vakit ahir zamandır ha Bilir misin duhul eden Hüdai cennete kimdir Tutup emri ilahiyi Kulağına koyandır ha * * * Işk ile Hakka giden suatı merdana bak Yok iken bu alemi halkı icad eylemiş Her birinde görünen esrarı Mennana bak Tut (Hüdai)’nin sözün haktır anı söyleten Hakkın verdiği aklile nutkunu edene bak Sana âşık olan sâlik daim kapında saildir Olursa her neye malik fedai Hakka gaildir Bu dünyaya gelip gitmek acep sırrı ilahidir Bu sırra mazhar olanlar tamamı mürşidi kamildir (Vema halaktül cinne) ayetinde eyledi irsal Bu ilme fehmeden zaten hakikat ehli akıldır Ne kadar dersi hikmet aklı ola maaş ile okusa Eflatun olsa hatta yine bir şahsi cahildir Muhakkak âlemin ilmi eder cehlini izale Huda rızasını tahsil eden ilmi amildir Hevai nefsi gönülden silip daima zikreyle Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin türbei saadetlerinin resimleri kitabın sonunda bulunmaktadır. * * *
Kaynak : Halisa ve Seçkinleri
Yazan : Mehmet ALBAYRAK
1226 tarihinde Elazığ merkezine bağlı Köğenk’te (şimdiki adı Molla Kenti’ne bağlı Güntaş Köyü ) dünyaya şeref verirler. Babasının adı Ahmed olup lakapları Çötekoğlu diye söylenir. Genç yaşında gönüllü olarak Erzurum Askerlik Ocağına kayıt olur ve az zamanda kır serdarlığına yükselir.
Bu genç komutan, hizmeti altındaki askerlere iyi muamele eder. Yemelerine, giymelerine ve istirahatlerine çok dikkat gösterir. Kendi nefsi için bunları düşünmez. Nefsini düşman bilip onunla mücadeleye giriştiği için çakıl taşlarının üzerinde yatar. Askerleri istirahate çekilince kabutunu başına çekip Cenabı Hakka "Ey ulu Rabbim, senin merhametin sonu olmayan bir deryadır. Şu istirahat halindeki askerlerini ve şu kullarını bu dünyada da öbür dünyada da elemsiz ve kedersiz kıl. Her iki dünyanın da iyiliklerini bu kullarına lütuf ve ihsan buyur. Şayet bu kullarına isabet etmesi mukadder olan bir elem veya keder varsa (nefsini kastederek) onları bu mücrim ve günahkâr kuluna kerem kıl." diye dua ve niyazda bulunur. Devamlı zikrullah ile meşgul olarak ve gözyaşı dökerek sabahlardı. Bu hayat böyle akıp giderken, 1246 tarihinde bir vazife dolayısıyla Erzincan’a gitmesi emrolunur. Bu genç komutan Erzincan’a gelir. Erzincan’daki görevlerini tamamlar. O zaman Erzincan’da meşhur Nakşi Halifelerinden Vehbi Hayati’nin (Terzi Baba) vaaz ve sohpetinde bulunur. Çok ilgisini çektiğinden, kendisine intisab etmek ister. O da kendisinin halifelerinden Arapkirli Ömer Baba’ya gitmesini tavsiye eder. Bu kır serdarı genç komutan, zaten köyünü, annesini ve babasını çok özlemiş olduğundan, kafasından "Köyüme Arapkir yoluyla giderim" diye düşünür. O sırada şiddetli bir kış havası hüküm sürmektedir. Kar, kış ve canavar demeden yalnız başına yollara düşer bir gece bir gündüzde Arapkir’e varır. Ömer Efendi’yi bulup intisap eder.
* * *
Aradan günler, haftalar ve aylar geçer. Ömer Hüdai Hz.leri her hafta şeyhi Arapkirli Ömer Baba Hz.lerininin derslerine devam eder. Çok çetin imtihanlardan ve riyazetlerden geçer. Ömer Hüdai Hz.leri şeyhi Ömer Baba (Değirmenci Ömer Baba) Hz.lerine çok hizmette bulunmuştur.
Büyüklerimizden ve bilenlerden duyup öğrendiğim ve hatırımda kalanı kadarını acizane yazıyorum: Ömer Hüdai Hz.leri meczubi bir halde dağlarda sahralarda yalın ayak, baş açık dolaşarak açlığını da yerde biten nebatatları yiyerek geçirirmiş. Bu hayatın ne kadar sürdüğünü bilemiyoruz bu müddet zarfında kendisiyle ulvi ruh sahiplerinden şu anda isimlerini hatırlayamadığım birçoğunun kendisiyle ilgilendiklerini, bunların arasında en fazla Fatımatüz Zehra validemizin "Ömer" diyerek çok ilgilendiğini işittim.
Ömer Baba Hz.leri sevgili müridi Ömer Hüdai Hz.lerini, bunun üzerine, Urfalı Kadiri meşayihlerinden Dede Osman Avni Baba Hz.lerine gitmesi gerektiğini söyler.
Bu manevi işareti üzerine, Ömer Hüdai Hz.leri Urfa’ya Dede Osman Avni Baba Hz.lerine varır ve intisap eder. Ömer Hüdai Hz.leri Dede Osman Avni Baba Hz.leri için "Zahiren gözleri görmezdi, ama manen müminleri sezip bilirdi. O devrin kutbuydu" diyor.
Ömer Hüdai hacca gider, Kâbe’yi tavaf ederken kendisine hitaben, "Hacı Ömer Paşa, Hacı Ömer Paşa, bana gel sana çift kanat takıp Hakka ulaştırayım." diye bir ses işitir. Hacı Ömer Hüdai Hz.leri, o sesin sahibine iltifat etmeyip kibarca “Efendim, benim üstadım da sizin gibi ulu bir kişidir, vakti gelince beni o Hakka ulaştırır.” diye cevaplandırır. Amma merak sayıkasıyla acaba bana bu teklifte bulunan kimdir diye dönüp baktığında ne görsün? kendi şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.leri değil mi? Anlar ki kendisi daha deneniyor, sadakat bağlılığı nedir, diye bu şekilde bir imtihandan geçiriliyor.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sevgili şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.lerine hizmeti esnasında, Elazığ’dan bir çuval pamuk doldurmuş, çuvalı sırtlamış ve şeyhini ziyaret kastıyla Urfa yollarına düşmüş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Urfa’ya ulaştığı zaman, şeyhi Dede Osman Avni Baba Hz.leri de hanımıyla bir pamuk meselesi konuşuyorlarmış. Dede Osman Avni Baba Hz.lerinin hanımı "Efendim, bana pamuk lâzım, yatak yapacağım." diyor. Dede Osman Avni Baba Hz.leri de "Şu anda durumum müsait değil." diyor. Hanımı da pamuğun alınmasında ısrar ediyor. Dede Osman Avni Baba Hz.leri hanımı tarafından iyice sıkıştırılmış bir durumda iken, sevgili müridi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sırtında bir çuval pamukla kapıyı çalıyor. Buna pek memnun olan Dede Osman Avni Baba Hz.leri müridi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine bir teveccüh ve duada bulunur. O anı Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri şöyle nakleder: Bana öyle bir hal oldu ki, O Ulu Sultanım beni geçmiş 124 bin peygamberin ruhuyla bir anda görüştürdü. Hepsi saçlı idi, bunların içerisinde İbrahim Halilullah saçsız idi.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yanında bulunan ihvanlarına birer kürek vererek, tekkenin önündeki ufak bir toprak yığıntısını küreklerle şu tarafa atın der. Müridler toprağı atarlar, fakat kendi kendilerine "Bu toprak burda dursa ne zararı vardı" diye hem düşünüp hem toprak atarken, seçkin müridlerinden Kürklü köyünden Hacı Muhammed’in keşfi açılır. Bakar ki atılan topraklar dağlar, dereler geçiyor başka memleketlere doğru gidiyor. Biraz daha bakar bizim harp esnasında bulunan Türk Askerlerinin önüne bir nevi koruyucu siper oluyor. Anlar ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin yaptırmış olduğu işler bir hikmeti mebnidir.
Halk arasında her zaman söylenilirmiş ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin sohpetine Hızır Aleyhisselam da iştirak edermiş. Bunu duyan müridlerinden biri "Efendim ne olur, bizi Hızır Aleyhisselam ile görüştür" diye istirham da bulunur. Günlerden bir gün tekkenin kapısı çalınır, içeriye elinde büyük bir paketle biri girer. O gelen zât Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben "Aşağı şehirden geliyorum (eski Malatya), falancanın sana selâmı var, "Dervişleriyle yesin" diye bunu da sana gönderdi" der. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri paketi açar bakar ki daha buharı üzerinde, yeni pişmiş pilav. Müridlerine "Buyurun, yiyin." der. O gelen zât da "Bana müsade ben gidiyorum." der, çekilip gider. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri, "Bizi Hızırla görüştür" diyen müridine seslenerek, "İşte bu Hızır’dı. Aşağı şehir buraya 120-130 km. mesafe, "Ancak bunu soğumadan Hızır getirebilir" diye düşünüp akıl edemediniz mi? " der.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri ihtiyacından dolayı bir yer yaptırmak ister, gerekli malzeme, ağaç vs. getirtir. "Şurdan şuraya kadar eşin, temelini atın, şu büyüklükte bir bina yapın" der. Temel eşilir, duvar örülmeye başlanır. Müritleri "Efendim bu bina geniş, bu bina için buraya gelen ağaçlar da kısa, bu ağaçlar bunun üzerini kapatmaz " derler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu sözlere pek aldırış etmez, "Siz örün, duvarı bitirin" der. Duvarı bitirirler, akşam olur. "Sabah ağaçları döşersiniz" der. Ertesi günü sabah aynı ağaçları binaya rahatlıkla döşerler. Sanki bir gün önce kısa olan ağaçlar kendiliğinden uzatılıp ihtiyaca cevap verecek hale getirilmiştir.
Bir gün, üç beş hoca, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin ilmini imtihan için ziyaretine gelirler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri sedirde sakin sakin otururken, güzel, lâtif bir sesle misafirlerine hitaben "Nola bizim müridlerden biri öğüttüğü unu eve getirirken, değirmen yolunun yokuşunda merkebin ayağı kaymış üzerinde un çuvalı, yere, çamura devrilmiş. Mürid çuvalı merkebe yüklemek için epeyce uğraşmış. Civarında da yardım edecek kimseyi bulamayınca bizi yardıma çağırdı. Ben de gidip yardım ettim. Beraberce yıkılan çuvalı merkebe yükledik" deyince bu sözleri işiten bilginler, hocalar taaccüp ettiler, birbirlerinin yüzüne baktılar, sonra içlerinden biri bu işin doğru olup olmadığını anlamak için tekkeyi terk edip değirmen yolunu tutar. Yolda giderken kendi kendine "Bizim için büyük bir fırsat, şimdi ben bu şeyhin yalanını çıkarayım da bir daha böylesine işlere burnunu sokmasın" der.
Bu düşünceyle yoluna devam eden hoca, üzerinde çamurlu çuval bulunan bir merkeple sahibinin karşı köşeden birden bire çıktığını görür. Hoca dervişe yaklaşır, selâm verir "Ahbap, yükün devrilmiş olsa gerek, çuvalın üstü hep çamur olmuş" der. O gelen derviş "Evet değirmen yokuşunda hayvanın ayağı kaydı, üzerindeki yük olduğu gibi devrildi" der. Hoca Efendi de "Peki yalnız mı yükledin, bire adam bu kadar ağır bir yükü bir kişi nasıl kaldırabilir ki" der. Derviş de "Etrafta kimseleri görmeyince mecbur oldum, efendim Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini çağırdım. Cenabı Hak (C.C.) ondan razı olsun yardıma geldi. Çuvalları yükledik" der. Bu sözler üzerine hayreti bir kat daha artan hoca "Yahu benimle eğleniyor musun? Şeyh sabahtan beri tekkeden ayrılmadı. Nasıl olur da yardıma gelebilir?" der.
Derviş manalı manalı hocanın yüzüne bakar "Senin böyle işlere aklın ermez, müsadenle" der ve yoluna devam eder. Dervişin ardından bön bön bakan hoca "Allah Allah (C.C.), Hazreti şeyh büyük bir Veli imiş fakat bizler anlayamıyormuşuz, boynumuzdan büyük işlere girişmişiz." diyerek mırıldana mırıldana Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzuruna gelir, yaptığı işten dolayı pişmanlık duyduğunu söyler ve şeyhe intisab eder. Bu işi anlayan diğer hocalar ve bilginler de intisab ederek Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden özür dilerler.
Mehtaplı bir yaz gecesi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yanında bulunan yüzlerce müridiyle beraber Sivrici’den Köğenk’e dönerken ağaçlık bir mevkiden geçerlerken karşılarına kocaman kocaman iki ayı çıkar. Hayvanlar korkunç yürüyüşlerle şeyhe doğru yaklaşırlar. Bunun üzerine müridlerinden birkaçı "Baba Efendi, olmayaki bu yabani hayvanların zâtı âlinize zararları dokuna! Gidip ikisini de öldürelim mi?" derler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri güler ve "Hayır, bir şey yapmayınız. Koca oğlanlar gelsinler de biraz zikrullah çekelim" der.
Nihayet hayvanlar gelirler, arka ayakları üzerine ayağa kalkarlar, biri şeyhin sağ tarafına diğeri sol tarafına geçerek pençeleriyle Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin ellerini tutarak başlarlar Hu ismi şerifini zikretmeye.
Takriben aradan bir saat geçer, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri zikri şerife son verip, ellerini ayıların pençelerinden çekince, hayvanlar baygın bir halde, boylu boyunca yere serilirler. Şeyh ayılara bakar, "Kardeşler sizler uyuyunuz, sabah olmadan uyanırsınız" sözlerini söyleyerek yollarına devam ederler.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinden çokça keramet zuhur ettiği halde, keramete değer vermeyip "Biz kerameti isteyenlere dağıtmışız" diye buyururlar.
Çevresinde bulunan hırsız, eşkiya, şehvetperest ve benzeri hayvani ahlâk taşıyan insanların çoğunu feyizli nasihatları ve himmetleri sayesinde islah edip, güzel amel ve güzel ahlâk sahibi yapmıştır.
Bir gün Harput müftüsü Beyzade Hacı Ali Efendi hizmetçisine "Şimdi ben yatacağım, sakın kimseyi içeriye bırakma" der. Ve dairesine gidip yatar. O esnada Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Müftü Efendi’yi ziyarete gelir.
Hizmetçi Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben "İçeri girmek yasaktır. Hazret böyle emreyledi" der. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Bize yasak değildir" sözleriyle içeri girer, müftünün yatmış olduğu odaya varır. Aynı anda Beyzade Hacı Ali Efendi rüya görüyormuş. Rüyasında da büyük bir sürüye çobanlık yapıyormuş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri elindeki asasının ucunu hafifçe müftüye dokundurarak, "Kalk çoban, kalk!" der. Müftü hemen uyanır ve bakar ki karşısında Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri var, hemen kalkar birbirleriyle musafaha yapıp sohbete koyulurlar.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin genç ve istidatlı bir erkek evladı Cenabı Hakkın (C.C.) hidayet ve inayeti, Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin de himmeti ve duası bereketiyle manen Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin seviyesine kadar yükseldiği bilinir. Aynı devirde, aynı seviyede iki gavsun olmayacağı gerekçesiyle birinin dünyayı değişmesi istenir. Gaip âleminden üç zât gelip bu hususu görüşürler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin olgun bir yaşta ve daha kâmil olduğu ve oğlunun daha genç olması hasebiyle oğlunun dünyayı değişmesi daha uygun görülür. Cenabı Hakkın (C.C.) muradı üzerine genç yaşta bu yüksek şahsiyet dünyaya veda eder. Kendisini gasletmek üzere gelen ve iç çamaşırlarını yani külotunu çıkarmak isteyen yıkayıcıya bir türlü külotuna yapışıp vermez. Bu işi yapamayan yıkayıcı durumu Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine söyler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri gelir. Bakar ki çocuğu açıkta yıkamak istiyorlar, onlara hitaben "Tabii külotunu vermez! Böyle açıkta, halkın gözü önünde cenaze mi yıkanır? Kapalı, doğru dürüst bir yere götürün." der, onlar da cenazeyi kapalı ve münasip bir yere götürürler. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri oğluna "Oğlum şeriata teslim ol" der. O zaman çocuk ellerini külotundan çeker.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin kız evlatlarından olan kıymetli torunları Osman Efendi ve onun sevgili evladı Zülfikar ve daha şu anda bilmediğimiz, kıymetli ve bahtiyar nesli devam etmektedir. Bu gün her kim Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini ziyarete gitse, bu ismini zikrettiğimiz kıymetli ve bahtiyar torunları tarafından ilgi ve iltifatla gereği gibi ağırlanırlar.
Elazığ’da bir gece veliler toplantısı yapılır. Evliyanın birisi toplantıda, vazife taksimi toplantısı imiş ki, bu ümmeti Muhammed’in hocalarını, müezzinlerini yani okumuş kimseleri terbiye etme isteğinde bulunur. İkinci bir evliya da "Ben de bu ümmeti Muhammed’in varlıklı ve mevki sahibi kimselerine terbiye ve irşad etmeye talibim" der. Bunun üzerine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri de "Eh bize de ümmeti Muhammed’in fakir ve çok günahkâr kimseleri kaldı" der.
Filhakika Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin halifelerinin, müridlerinin yüzde doksanı zikredilen sınıftandır. Bir misal vermek gerekirse Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin devri saadetlerinde, meşhur eşkıya Hamızo, vakti zamanı gelip Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine intisap eder. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzurunda bulunur, onun soyup attığı meyve kabuklarını (salatalık, karpuz, elma vs.) feyiz niyetiyle yer. Gerçekten o yedikleri de ona feyiz olurmuş. Tez zamanda çok yüksek derecelere kavuşmuş ve güneş maneviyatının göbek seviyesinde kalmış ve böylece hamızolukdan çıkıp, Hamza Baba lâkabıyla tanınıp meşhur olmuş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri Hamza Baba’nın bu kabukları yediğini ve ona feyiz olduğunu, bu yüzden maneviyatının yükseldiğini bildiği için o yedikleri meyve ve sebze kabuklarını onun önüne atarmış. Hamza Baba o kadar ilerlemiş ki Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine hitaben edebe uymayan yani "Efendim evelallah sayenizde Cenabı Hak (C.C.) Hz.leri bizi de bu seviyeye getirdi, size lüzum kalmadı" gibi bir talihsiz söz etmiş. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu söze üzülmüş olacak ki "Ya öyle mi? Hamza, tekkende köpekler kunlasın" demiş. Bunun üzerine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri tarafından atılan meyve ve sebze kabukları Hamza Baba’ya feyiz olmamış. Bilahare Hamza Baba Hz.leri tekke açıp göreve başlamışsa da tekkesi boş kalmış.
Yine şer’i şerife uygun amel işlemeyerek Hak nazarında eşkıya gibi tanınan bir zât herhangi bir sebeple Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leriyle tanışıp sevgili ihvanlarından biri olur. Ve Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin bağının bekçilik hizmetini üstlenir.
Günlerden bir gün, akşam yemeğini yiyip evden çıkarken o bekçiye adıyla hitap ederek "Falanca, tüfengini yanına almıyor musun?" der. O da kendi kendine "Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri boşuna söz konuşmaz, mutlaka tüfekle alakalı bir hadise olacak" diye düşünerek eve döner ve tüfengini alır. Akşam bağdaki yatağına yatmaz ve gece cereyan edecek olayı beklemeye başlar.
Meğer bu zâtın geçmişte biriyle bir husumeti varmış. Bu husumeti olan kişi öğrenmiş ki bu zât Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin müridi olmuş ve gece bağın bekçiliğini yapıyor. Kendi kendine "Bu akşam gidip, yatağında onu öldürürüm" der. Bu niyetle bağa gelerek o zâtın yatağına gelip, içinde yatıyor düşüncesiyle tam saldırıya geçeceği zaman, bu zât aniden çıkarak "Eller yukarı! Yoksa vururum!" der ve yakalar. Onu elleri boynunda "Düş önüme!" diyerek Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin huzuruna getirir. Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri bu zâta güzel, tatlı nasihatlerde bulunarak kendisinin o şekavet dolu kalbine teveccüh eder. Onun o kimya nazarları o şekavet (eşkıyalık) halini nura tebdil eder. O kişi "Aman efendim siz ne âli sultansınız, beni de hizmetinize alın" diyerek yalvarır ve hizmetine girer. Bizim şu anda buraya kayıt edemediğimiz böyle daha niceleri var.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Benim bu dersimi isteyen herkese verin (yani tarikat tesbihini). Bu tesbihler o tesbihi alanın ıslahına sebep oldu mu ne alâ, şayet ıslahı mümkün değilse, ben bu cevher mesabesindeki tesbihlerimi, gerdanlık gibi boğazından asılır çeker geri alırım. O yine itliğiyle kalır" buyurmuştur.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri yine, "Benim müridim yani manevi terbiyem altındaki bir kimse herhangi bir nedenle sıkıntıya uğrayıp ta bu sıkıntıdan kurtulmak için benden dua ve yardım istemezse, bir yüzü kara olsun!. Şayet ister de benden karşılık göremezse benim iki yüzüm kara olsun" buyurmuştur. Böylece himmetlerinin Cenabı Hakkın (C.C.) inayetiyle ne kadar yüksek ve geçerli olduğunu bu mübarek veciz sözleriyle ifade buyurmuşlardır.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Beni vefatımdan sonra ziyaret eden (yani türbemi ziyaret eden) halk beyninde hacı olmaz ama Cenabı Hakk (C.C.) ona İnşallahu Teala bir hac sevabı ihsan buyurur" demişler.
Yine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Ben hayatımda kılıfındaki kılıç gibiyim. Mematımda kılıfından çıkmış kılıç gibiyim" buyurmuşlardır. Dünyayı değişince malum ruhun cesetle alakası kalmadığı için bu benzetmeyi yapmışlardır. Bir insan hayatta iken ruhu cesetten ayrılıp gelir, fakat vefat edince tabi ruhun cesetle alakası kalmadığı için daha çabuk gelir.
Ve yine Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri "Tasarrufum mematımdan sonra 500 sene geçerlidir" buyurarak tasarrufunun sürekli olduğunu ifade buyurmuşlardır. Yani tasarrufunun bir lütfi ilahi olarak hep böyle kalacağını lütfedip biz biçare evladı manevilerine müjdelemişlerdir.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin devri saadetlerinde yaşamış olan ehli hâl kimseler tarafından, bu zâtı yani Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerini kastederek "Devrinin Gavsıdır" sözleri söylenip bilinmektedir.
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin dünyaya veda tarihi bu fakir tarafından bilinmemektedir. Bizim geniş bir araştırma ve daha fazla konumuzla alakalı Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerine ait menkıbe ve dünyadan ayrılış tarihi gibi bilgileri toplamaya imkânımız olmadığından, karınca kararınca bu kadarla yetindik. İsteyen ağabey ve kardeşlerimiz, bizim bilmediğimiz hususları sevgili torunlarına sorup öğrenebilirler. Bu manevi büyüğümüz Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.leri, mensup olduğumuz kolun ikinci bir kol piri mesabesinde olduğunu da tarikat büyüklerimizden işittik. Cenabı Hak (C.C.) mübarek sırlarını daha aziz kılsın, duâ ve himmetleri hep bizim gibi aciz bendeleriyle olsun, amin, amin, bi hürmeti Tâ Hâ ve Yâsîn.
(Hüdai) Zakir olanlar visali Hakka naildir
Hudayı sıdkı ile zikret kalbinde tutma bir garaz
Huzuru Hakka böyle git kalbinde tutma bir garaz
Böyle çalışırsan sana tecelli eder Hak
Basirdir bil Rabbi felak kalbinde tutma bir garaz
Hacca niyetle gidersin Hindistan yolunu tutarsın
Nereye bilmem gidersin kalbinde tutma bir garaz
Doğru yola gider isen dünyayı terk eder isen
Hakkı bulayım der isen kalbinde tutma bir garaz
Madem ki Hakkı dilersin gayriyi dilden silersin
Daha gayrıyı neylersin kalbinde tutma bir garaz
Eğer Hakka aşık isen saliki muvafık isen
Sözünde ger sadık isen kalbinde tutma bir garaz
Doğru sana der (Hüdai) eğer seversen Hüda’yı
Bırakıp gel masivayı kalbinde tutma bir garaz
Bu dünyaya gelen canlar
Gedai bayı Sultanlar
Turab oldu bütün onlar
Gelin zikredelim Yahu
Bu dünyaya gelen gitmiş
Kamu varını terk etmiş
Bu gün nöbet bize yetmiş
Bu dünya bir tımarhane
Gidenleri düşünsene
Gönül verme bu külhane
Meyil verme bu dünyaya
Ayal evlat ahibbaya
Düşersin sonra cezaya
Etme sivaya iltifat
Dilersen gamdan necat
Ver Muhammed’e salâvat
Olma zahidi guşk ile
Koma masivayı dile
Mücadele et nefsinle
Bu simü zeri derme gel
İnkarı koy ikrara gel
Bülbül gibi gülzara gel
Elinde var iken fırsat
Zikri Hüdaya et dikkat
Tutup durmaz seni sıhhat
Zikre meşgul ol sen heman
Kalbe dola nuru iman
Zikri Huda et her zaman
(Hüdai) Eyledi pendi
Çözüle kalplerin bendi
Huzuru kalple efendi
Bu dünya dari gaflettir
Rahatı hep yalandır ha
Bilir misin ahir fani
Vefasız bir cihandır ha.
Sivânın rengine hiç bakma
Mevti daima zikret
Gönlünü gel uyandır ha
Büyük söz söylemekten kıl ictinap
Yıkma gönül birden
Uyup nefse gönül yıkma
Aşıklara ziyandır ha
Görülür türlü ziynette
Gözüne gerçi bu dünya
Bakıp nakşına aldanma
Bâkisi yok yalandır ha
Devam et zikri Yezdane
Sakın divane boş gezme
Haberdar ol ki erişti
Vakit ahir zamandır ha
Bilir misin duhul eden
Hüdai cennete kimdir
Tutup emri ilahiyi
Kulağına koyandır ha
Işk ile Hakka giden suatı merdana bak
Yok iken bu alemi halkı icad eylemiş
Her birinde görünen esrarı Mennana bak
Tut (Hüdai)’nin sözün haktır anı söyleten
Hakkın verdiği aklile nutkunu edene bak
Sana âşık olan sâlik daim kapında saildir
Olursa her neye malik fedai Hakka gaildir
Bu dünyaya gelip gitmek acep sırrı ilahidir
Bu sırra mazhar olanlar tamamı mürşidi kamildir
(Vema halaktül cinne) ayetinde eyledi irsal
Bu ilme fehmeden zaten hakikat ehli akıldır
Ne kadar dersi hikmet aklı ola maaş ile okusa
Eflatun olsa hatta yine bir şahsi cahildir
Muhakkak âlemin ilmi eder cehlini izale
Huda rızasını tahsil eden ilmi amildir
Hevai nefsi gönülden silip daima zikreyle
Hacı Ömer Hüdai Baba Hz.lerinin türbei saadetlerinin resimleri kitabın sonunda bulunmaktadır.